Neden şu uzaylıları bir türlü bulamıyoruz?
Bu
konuda önce birkaç soru sormamız gerekiyor. Sonuçta biz de aynı uzayın
bir parçası olduğumuza göre uçsuz bucaksız koskoca evrende bizden başka
uzaylılar/canlılar var mı, varsa bunlar nasıl canlılar? Yani birkaç
hücre halinde mi, ya da bakteri halinde mi? Ya da gezegenlerinde bizim
Dünya’mızın 65 milyon yıl öncesindeki hali gibi dinazorlar mı var, ya da
sadece hayvanlar mı var, ya da akıllı insan gibi canlılar var ama
herhangi bir teknolojik seviyeye mi ulaşamamışlar. Ya da tam tersine
aynı bizim gibi veya bizden daha ileride teknolojiye ulaşmışlar, ama biz
bir türlü birbirimizi mi bulamıyoruz? Elbette bu soruların hiçbirinin
cevabını bilmiyoruz ama sorumuza cevap bulmak için belli varsayımlar
yapmamız gerekiyor.
Peki nasıl arıyoruz ve nasıl aramamız gerekiyor?

Aslında
Dünya’da oturup, teleskoplarla uzayı gözleyip, yakın veya uzaktaki
herhangi bir gezegende yaşam olup olmadığını anlamanın direk bir yolu
yok, hatta birbirimizle iletişim kurmadığımız müddetçe bildiğimiz hiçbir
yolu yok. Eğer ki basit birkaç hücreli canlılarsa yani bizim gibi bir
teknolojiye ulaşmamışlarsa, tek yolu, o gezegene bir uzay aracı
indirirsiniz ve uzay aracındaki laboratuvar aletleriyle yüzeyin
analizini yapar ve varsa canlıların fotoğrafını çekersiniz. Yani bizim
şu anda yaptığımız gibi uzaktan bakarak herhangi bir gezegende bakteri
seviyesinde canlılar var diye birşey diyebilmek, şu anda bildiğimiz
metodlarla mümkün görünmüyor. O nedenle öncelikli olarak Mars ya da
Satürn’ün uydusu Titan’ın yüzeyine uzay araçları gönderip yaşam var mı
yok mu bulmaya çalışıyoruz. Ya da çok-eskiden-vardı-da-şimdi-yok-mu-oldu
türü araştırmalar için de fosiller bulmamız gerekiyor. Bu tür uzay
araçlarıyla misyonları başka bir yazıda anlatacağım, ama bu yazının
devamında bizim gibi teknolojiye ulaşmış canlılarla radyo dalgalarıyla
iletişimin zorluklarından bahsedeceğim.
Daha
gelişmiş canlıları bulmak farklı bir konuya giriyor. Eğer ki başka
gezegenlerdeki canlılar (Mazdalılar diyelim) bizim 1900'lu yıllarımızdan
sonrasındaki teknolojiye erişmiş, yani radyo dalgalarını bir şekilde
kullanmaya başladılarsa onları bulmamız bir ihtimal daha olası
görünüyor. Radyo dalgalarının önemli olmasının sebebi de, dalga boyu çok
uzun olabildiği için çok uzak mesafelere daha az sinyal kaybıyla
gönderebiliyoruz. Yani düşünün olabilecek çok güçlü bir ampül yaptınız,
en fazla ne kadar uzaktan görülebiliyor, ama küçük bir radyo telsizi ile
bile kıtalararası iletişim kurabiliyorsunuz.
Ancak,
radyo dalgalarıyla bile çok zor, neden mi? Şöyle düşünelim, gözümüzü
gökyüzüne kaldırdığımızda binlerce yıldız görürüz. Bu yıldızlara yarın
da baksak aynı yerde görürüz, 10 yıl sonra da (detayları boşverin, başka
birşey anlatıyorum ;) ). Yani yıldızlar hiç durmadan enerji üretip,
sürekli aynı şiddette ışık/sinyal gönderdikleri için biz onları sürekli
görüyoruz.
Eğer
ki Mazdalılar da kafalarını kendi gökyüzülerine kaldırıp acaba aynı
bizim gibi başka canlılar var mı diye bir arayış içinde iseler başkaları
tarafından bulunma şansını artırmak için evrendeki her yöne ve sürekli
radyo dalgaları göndermek zorundalar. Ama bunların da tarihlerinde bir
Lidyalılar varolduysa mutlaka parayı icat etmişlerdir ve böyle her yöne
ve sürekli radyo sinyali göndermenin çok pahalı olduğunu
farketmişlerdir. Bizim de böyle birşeyi yapamamamızın sebebi de
elbetteki duygusal ama teknolojik yetersizlik de diğer büyük bir etken. O
nedenle biz pasif dinlemeyi seçtik ve özellikle SETI projesi ile
1970'li yıllardan beri belli dönemlerde Mazdalılardan gelebilecek
sinyalleri 308 metrelik Arecibo, 27 çanaklık VLA (Very Large Array) veya
ATA (Allen Telescope Array) gibi dünyanın en büyük radyoteleskopları
ile dinliyoruz.
Dinlerken
de aslında gerçekten birçok parametrenin üstüste çakışması gerekiyor.
Şartları bizim lehimize varsayalım ve Mazdalıların belli bölgelere
sinyaller gönderdiğini varsayalım ve bu sinyallerden biri de bize doğru
geliyor olsun. En yakın yıldızın 4.3 ışık yılı (1 ışık yılı=9.5 trilyon
km) mesafede olduğunu varsaysak bile Mazdalılar belki de bu mesafeden de
çok daha uzak bir mesafede yaşıyor olabilirler.
Ne kadar şanslıyız?
Bundan sonra biraz da ne kadar şanslı olacağımıza bakalım.

- Belki de bizim bulunduğumuz yöne gönderdikleri sinyal 150 yıl önce yani biz henüz radyo dalgalarını keşfetmeden önce Dünyamızdan geçti gitti ve kaçırdık ve hatta kaçırdığımızın farkına bile varamadık.
- Şansımızın yaver gittiğini farzedelim ve sinyal tam da bu yıllarda bizim Güneş Sistemimiz yönüne ulaştı. Bizim o sinyali yakalayabilmemiz için radyoteleskobumuz o anda çalışıyor olmalı ve sinyalin geldiği yöne bakıyor olmalı. Sonuçta dünya dönüyor, yani onlarca ışık yılı mesafeden gelen sinyal tam Dünya’dan geçerken radyoteleskop belki o sırada dünyanın arka yüzünde kalırsa sinyali yine kaçırırız.
- Peki yine şanslı olduğumuzu ve sinyalin geldiği yöne doğru olarak radyoteleskobumuzun çalıştığını varsayalım ama o sırada belki de radyoteleskop farklı bir frekansa ayarlanmışsa yine kaçırırız.
- Peki yine şanslıyız, ve radyoteleskop o sinyalin frekansında gözlem yapıyor farzedelim. Ama bu sefer belki de gelen sinyal sürekli yayın halinde olmadığı ve çok yüksek bir mesafe kat edip ancak bize ulaşacağı için mutlaka yorulacaktır ve sinyal gittikçe de zayıflayacaktır. Böylece belki de sinyal bizim alıcılarımızın limitine göre çok zayıf olacağı için, alıcının gürültüsü içinde kaybolacak ve biz yine farkedemeyebileceğiz.
Kısaca
bizim ve Mazda uygarlığının benzer teknolojiye sahip olduğunu düşünsek
bile onlardan gelebilecek “Biz buradayız, sizin gibiyiz, biz de sizi
arıyoruz!” tarzı bir mesajı içeren sinyali yakalamak için yukarıda
anlattığım gibi birçok parametrenin üstüste gelmesinin yanında çok çok
şanslı olmamız da gerekiyor. Ne kadar şanslı olduğumuzu da zaman
gösterecek.
KAYNAK:
Dr. Umut Yıldız (NASA/JPL-Caltech)
NOT: Bu blog yazısındaki düşünceler tamamen kendi düşüncelerimdir ve NASA, Jet Propulsion Laboratory veya Caltech’i bağlamaz.
NOTE:
The opinions expressed in this blogpost are my own and do not
necessarily represent the policy or opinions of NASA, the Jet Propulsion
Laboratory, or Caltech.
Yorumlar
Yorum Gönder